Manşet
6495 sayılı Kanun ile; orman
kadastrosunu yapma yetkisi
kadastro ekiplerine verilmiştir.
A – G i r i ş
2 Ağustos
2013 tarih 28729 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 31’inci maddesiyle 3402
sayılı Kadastro Kanununa “EK MADDE 5” eklenmiştir.
EK MADDE
5; “Kadastrosu veya tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu
ya da tahdidi yapılmamış ormanlar, 4’üncü ve 39’uncu maddelerde yer alan
esaslar çerçevesinde kadastroya tabi tutulur.” hükmündedir.
Bu hüküm gereği orman
kadastrosu da artık kadastro ekipleri tarafından yapılacaktır.
Bilindiği
üzere orman kadastrosu;
Bir: 3402 sayılı Kadastro Kanunu gereğince yapılan kadastro
çalışmalarında (bir adet orman mühendisi ve bir adet de ziraat mühendisinin
katılmış olduğu) KADASTRO EKİPLERİ tarafından yapılarak, 30
günlük askı ilâna
alınarak kesinleştirmek suretiyle;
İki; 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince yapılan çalışmalarda, Kanunun
7’nci maddesi gereğince ORMAN KADASTRO KOMİSYONLARI tarafından yapılarak, 1
aylık askı
ilânına alınarak kesinleştirilmek suretiyle;
Yapılmakta iken, 6495 sayılı
Kanunla, 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen “EK MADDE 5” ile
yenilik getirilmiştir.
Buna göre; daha önce 766,
2613 ve 3402 sayılı Kanunlar gereğince ilk tesis kadastrosu/tapulaması
(mülkiyet kadastrosu) yapılmış olduğu halde aynı birimlerde kadastrosu
yapılmayan ya da genel sınır dışında bırakılan ormanların varsa bunların
kadastrosu 6831 sayılı Orman Kanununun 7’nci maddesi gereğince “ORMAN KADASTRO KOMİSYONLARI” tarafından
yapılmakta idi. 6495 sayılı Kanun, işte bu yerlerdeki ormanların kadastrosunun
yapılmasını da KADASTRO EKİPLERİNE vermiştir.
B – Orman Kadastrosunun
Kadastro Ekipleri Tarafından Yapılması
3402 sayılı Kadastro
Kanununa, 6495 sayılı Kanunla eklenen “EK MADDE 5” gereğince;
ilk tesis kadastrosu/tapulaması (mülkiyet kadastrosu) yapılmış olduğu halde
aynı birimlerde kadastrosu yapılmayan ya da genel sınır dışında bırakıldığı
için kadastrosu yapılmamış ormanların kadastrosu da 3402 sayılı Kadastro
Kanununun 4’üncü maddesi gereğince KADASTRO
EKİPLERİ tarafından yapılacaktır.
Bu durumdaki yerler;
Çalışma yapılmak üzere
programa alınacak, çalışma alanı ilânı yapılacak, bilirkişiler seçilecek ve
orman kadastrosu yapılacağı için Orman İdaresinden bir adet orman yüksek
mühendisi ya da orman mühendisi, tarım müdürlüğünden ise bir adet ziraat yüksek
mühendisi ya da ziraat mühendisi talep edilecek. Kadastro ekipleri tarafından;
orman mühendisi ve ziraat mühendisinin yardımıyla sınırları belirlenen
ormanların kadastrosu yapılacak. Gerekli ölçümler yapılıp, maliye hazinesi
adına yapılacak tespit için kadastro tutanağı tutulacaktır.
İtiraz olursa, kurulacak
kadastro komisyonuna bir adet orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin;
bir adet de ziraat yüksek mühendisi ya da mühendisinin katılımıyla karar
verilecek. 30 günlük askı ilânına alınarak kesinleştirilecek ve de ormanlar
tapu kütüğüne tescili Maliye Hazinesi adına yapılarak tapu müdürlüğüne
devredilecektir.
C – Orman Kadastrosu
Sırasında Kültür Arazilerinin Durumu
Bilindiği üzere orman
haritalarında; orman olan yerler YEŞİL, 2/B sahaları KIRMIZI;
kültür arazileri
ise SARI renkli olarak gösterilir.
Ormanlar; “orman” vasfıyla; 2/B sahaları mevcut vasfıyla Maliye Hazinesi adına
tahdit ve tespit görürken; kültür arazileri tapu sahibi ya da zilyedi adına
tahdit ve tespit edilir. Orman haritasında sarı boyalı olduğu halde tapusu ve
de zilyedi bulunmuyorsa, 3402 sayılı Kanunun 18’inci maddesi gereğince bu
yerler de Maliye Hazinesi adına yazılır.
6495 sayılı Kanun gereğince,
Kadastro Ekipleri tarafından, orman kadastrosu yapılırken de yine orman
haritasında SARI renkle gösterilen yerlerin tahdit ve tespiti gündeme
gelecektir. Konuyla ilgili YARGITAY Hukuk Genel Kurulunun (H:G:K.nun) H.G.K.nun 24.10.2001 gün ve
2001/8–964–751 sayılı ve 13.02.2002 gün ve 2002/8–183–187 sayılı kararları nedeniyle, orman haritalarındaki SARI
yerlerin zilyetlikten tahdit ve tespitinde tereddütler yaşanmaktadır.
YARGITAY H.G.K. Kararları;
766 sayılı Tapulama Kanunu gereğince yapılan çalışmalarda orman olduğu
gerekçesiyle genel sınır dışında bırakıldığı halde daha sonra Orman Kanunu
gereğince yapılan orman kadastrosu sırasında da (orman haritasında SARI renkli
olarak gösterilip) orman dışında bırakılan tampon bölgelerde çalışma yapılırken
zilyetliğin başlangıç tarihi olarak neyin dikkate alınacağına dairdir.
Örneğin bir yerde 1985
yılında 766 sayılı Kanun gereğince tapulama çalışması yapılmış ve ormanlar
genel sınır dışında bırakılmıştır. Aynı yerde 1995 yılında orman kadastrosu
yapılarak kesinleşmiştir. Her iki sınır arasında kadastrosu yapılmadığı için
tampon bölge olarak kalmış olan yerlerin kadastrosu yapılırken, bu yerlerde
zilyetlikten yer yazabilmek için zilyetlik başlangıcı olarak hangi tarih esas
alınacaktır?
O yer orman tahdit
haritasında SARI boyalı olduğuna, yani ormanla ilgisi olmadığına göre;
– Kadastro çalışmaları
sırasında 20 yıllık zilyetliğin doldurulmuş olduğunun belgelenmesi yeterli
midir?
– Yoksa 20 yıllık zilyetlik
süresinin, orman kadastrosunun kesinleştiği tarih olan 2004 yılı mı esas
alınacaktır?
Konuyla ilgili olarak
YARGITAY’ın, 7.Hukuk Dairesi ile 20 Hukuk Dairesinin kararları birbiriyle
çelişmekte idi.
Ö r n e ğ i n ;
7. HD.nin kararları; “… Taşınmazın, bölgede yapılan ve
kesinleşen orman sınırlandırma harita ve tutanağının kapsam dışında kalması
halinde, iktisap sağlayan 20 yıllık sürenin başlangıç kaydının oluştuğu gün
olmayıp orman sınırlandırmasının kesinleştiği gündür.” şeklinde iken (26.09.1994 tarih,
E.1994/5054; K.1994/8389);
20.HD.nin kararları; “Nitelik kaybı nedeniyle değil,
ancak öncesi orman olmadığı için orman tahdidi dışında bırakılmış
taşınmazlarda, tahditten evvelki zilyetlik geçerlidir ve 20 yıllık kazandırıcı
sürenin hesabında dikkate alınmalıdır“ şeklinde
idi. (11.10.1994 tarih, E.1993/8410, K.1994/11874).
20. HD. Yargıtay H.G.K.nun
kararlarını gerekçe göstererek görüşünü değiştirmiştir. H.G.K.nun kararlarına
dayandırılan 20.HD.nin 26.09.2011 tarih, E.2011/6803; K.2011/10429 sayılı
kararı şu şekildedir;
“ … yörede 1971 yılında
yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dava
dosyasına getirilen orijinalinden fotokopi çekilmiş kadastro pafta örneğinden,
çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın arazi kadastrosu sırasında orman sahası
olarak tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. H.G.K.nun 21.01.2004 gün
2004/8–15–7 ve 12.05.2004 gün 2004/8–242–292 sayılı kararlarında da
belirtildiği gibi çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1971
yılında 766 sayılı Kadastro Yasası yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu
taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tartışmasızdır. Burada halledilmesi gereken
sorun, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazı hangi nitelikte tespit dışı
bırakıldığı konusudur.
3402 sayılı Kadastro
Yasasının uygulamaya başladığı 10.10.1987 tarihinden önce 2613, 5602 ve 766
sayılı Yasaların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden
sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tespit dışı
bırakılmışlardır. Bir diğer anlamda; arazi
kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış ancak bölgede daha önce orman
kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o
birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır. ….. Bu nedenle somut
olayın 766 sayılı Yasa hükümleri gereğince irdelenmesi yapılıp uyuşmazlığın
buna göre çözümlenmesi zorunludur. ….. Her ne kadar bilirkişi ve tanıklar
taşınmazın öncesinde orman olmadığını, üzerinde imar–ihyayı gerektirecek
nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazların davacı
ve murisi tarafından 1960 yılından beri kullanıldığını, taşınmazların davacı ve
murisi tarafından 1960 yılından beri kullanıldığını ifade etmişlerse de,
kadastro işlemi olan tespit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma
uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözleriyle değer verilemez. … 6831 sayılı
Orman Yasasının 1.maddesi gereğince ‘Tabi olarak yetişen veya emekle
yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.’
zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin
orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan
taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine H.G.K.nun 24.10.2001
gün ve 2001/8–964–751 sayılı ve 13.02.2002 gün ve 2002/8–183–187 sayılı
kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca
orman sayılarak tespit harici bırakılan yerlerde, yukarıda yazılı gerekçelerle
orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, sürdürülen
zilyetliğe değer verilemeyeceği kabul edilmiştir. Yörede orman kadastrosu
17.01.2000 tarihinde kesinleşmiş, bu tarihten itibaren dava tarihi olan
13.10.2009 tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik sürtesi dolmamıştır.
Bu nedenle davaya konu
taşınmazın öncesi orman olup bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer
verilmez. Zilyetlikle mülk edinme koşulları oluşmadığı gibi, dava konusu
taşınmaz 6831 sayılı Yasanın 05.11.2003 gün ve 4999 sayılı Yasa ile değişik
7.maddesi gereğince ‘herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan orman’
olması nedeniyle yeniden orman sınırları içine de alınabilir. …..”
Buna göre bu kararlara
bakıldığında;
1) 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarla orman olması
nedeniyle genel sınır dışında bırakıldığı halde daha sonra 6831 sayılı Yasa
gereğince geçen orman kadastrosu sırasında da, orman haritasında SARI boyalı
olarak orman dışında bırakılan ve 2012/11 sayılı genelgemizde tampon bölge
olarak adlandırılan yerlerde çalışma yapılırken zilyetlik süresinin hesabında
orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten önceki zilyetlik dikkate alınmayıp,
orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten bugüne kadar geçen süre dikkate
alınacak anlamı çıkarılmaktadır.
2) Bir diğer husus da, yukarıda da belirtildiği üzere, 6495 sayılı
Kanunla orman kadastrosu yapma yetkisi de kadastro ekiplerine verilmiş
bulunmaktadır. Kadastro ekipleri çalışma yaparken 3402 sayılı Kanunun 4’üncü
maddesi gereğince çalışacaklardır. Ve bu çalışmalar sırasında, kadastrosu
yapılan orman içerisinde (ki
bu çalışmalar sırasında öncesine ait varsa orman tahdit haritaları da dikkate
alınacaktır.) Gerek önceye
ait orman tahdit haritalarında SARI boyalı olan ve gerekse, kadastro ekiplerine
katılan orman mühendisi ile ziraat mühendisinin orman içinde kültür arazisi
olarak belirlediği yerlerin de kadastrosu yapılacaktır. Ki orman içinde
belirlenen bu yerler 766 sayılı Yasa gereğince geçirilen genel sınıra bitişik
olmadıkları gibi çok uzağında ve de küçüklü büyüklü halde olacaklardır.
Peki, bu yerlerdeki
zilyetlik durumu nasıl dikkate alınacaktır.
Ortada daha önce kesinleşmiş
bir orman kadastrosu bulunmadığına göre;
– Orman haritasında yer alan
SARI boyalı yerlerde hiç kimse için zilyetlik başlamamış mı sayılacaktır?
– Dolayısıyla tapusu
bulunmayan yerlerin tümü 3402 sayılı Kanunun 18’inci maddesi gereğince Maliye
Hazine adına mı yazılacaktır?
D – Orman Haritalarındaki
SARI Boyalı Yerlerin Zilyetlik ile Edinimi
Orman haritalarında yer alan
ve SARI boyalı olarak gösterilmiş olan kültür arazilerinin durumunu; 766 sayılı
Kanun ve orman kadastrosunun kesinleşme tarihi dikkate alınarak irdelenecek
olursa;
1 – 766 sayılı Tapulama Kanunu ve Orman
1987 yılında yürürlüğe giren
3402 sayılı Tapulama Kanunu ile yürürlükten kaldırılmış olan (mülga) 766 sayılı
Kanun gereğince yapılacak çalışmalarda genel sınırın tayini Kanunun 18’inci
maddesinde yer almakta idi. Bu maddeye bakılacak olursa; Genel sınır
geçirilirken ormanların esas alınacağına dair herhangi bir koşul bulunmamaktadır.
Aynı Kanunun “Kanunun
Uygulanması Dışında Kalan Gayrimenkuller” başlıklı 2’nci maddesinde ormanlar da
yer almakta idi.
Bu bilgiler de net olarak
göstermektedir ki; (766 sayılı
Kanunun yürürlükte olduğu tarihte) ormanlar
tescile tabi değildir. Ormanların, genel sınırı olarak alınması da zorunlu
olmadığından, genel sınırın dışında, genel sınırın hemen bitişiğinin orman
olarak kabulü gerektirecek bir veri de bulunmamaktadır…
Genel sınırın o yönünün
dışına “orman” belirtimi yapılmış olması da bu sonucu değiştirmeyecektir. Zira;
766 sayılı Kanunun 18’inci maddesinde; genel sınır geçirilirken orman sınırları
dikkate alınır şeklinde bir hüküm bulunmamaktadır. Orman bulunan tarafta
mülkiyete konu son parseller belirlenerek genel sınır geçirilmek şeklindeki uygulama
766 sayılı Kanunun mantığına uygun düşmektedir.
O nedenle de; 766 sayılı
Kanun gereğince yapılan çalışmalarda genel sınır dışında bırakılan ve orman
belirtimi yapılan yerlerde, ormanın mutlak surette genel sınıra kadar
dayandığını varsaymak sağlıklı bir sonuca ulaştırmayacaktır.
2 – 6831 sayılı Orman Kanunu ve Orman
Orman; 6831 sayılı Orman
Kanunun 1’inci maddesinde; “Kendiliğinde yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç
ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.“ şeklinde
tanımlanmıştır. Orman sınırlarını belirleme, yani orman kadastrosunu yapma
yetkisi yine aynı Kanunun 7’nci maddesi gereğince orman kadastro komisyonlarına
aittir.
766 sayılı Kanun gereğince
genel kadastro çalışmaları yapılan yerde daha sonra orman kadastro komisyonları
tarafından orman kadastrosu yapıldığında; 766 sayılı Kanun çalışmaları
sırasında orman olarak bırakılan yerlerin, orman kadastro komisyonları
tarafından yapılan çalışmalar sırasında orman dışında ve haritasında SARI
boyalı olarak gösterilmişse, bu ne anlama gelmektedir.
Yargıtay 20.HD.nin yukarıda
yer verilen kararına göre; orman kadastrosu yapılıncaya kadar bu yerlerin orman
sayılacağı, zilyetlik başlangıcının da orman kadastrosunun kesinleştiği tarihin
alınması yönündedir. Halbuki aynı kararda; 766 sayılı Yasa gereğince yapılan
çalışmalarda kadastro ekiplerinin ormanların kadastrosunu yapmamış olduğu belirtilmektedir.
O halde, 766 sayılı Kanun
gereğince yapılan çalışmalarda, orman kadastrosu yapılmamış olarak, genel sınır
dışında bırakılan yerlerden (genel sınıra bitişik ya da kopuk olarak) bazıları,
daha sonra orman kadastro komisyonları tarafından yapılan çalışmalar sırasında
SARI boyalı olarak bırakılmışsa; o zaman bu, şu anlama gelir; Orman haritasında
SARI boyalı olarak görünen yerler hiçbir zaman orman olmamıştır.
Eğer Yargıtay kararında
bahsedildiği şekilde; 766 sayılı Kanun gereğince orman olduğu gerekçesiyle genel
sınır dışında bırakılan yer, 6831 sayılı Kanun gereğince orman kadastrosu
yapılıncaya kadar orman olarak kabul edilecekse ve çalışmalar sırasında orman
niteliğini kaybettiği kanaatine varılırsa bunlar orman dışına aynı Kanunun 2/B
maddesi gereğince çıkartılması gerekirdi ki, o zaman bu yerler orman
haritasında KIRMIZI ile boyalı olarak gösterilirdi. SARI boyalı olarak
gösterilmiş olması; o yerin hiçbir zaman orman olmadığı ve başından belir
kültür arazisi olduğu anlamına gelir.
E – Orman Kadastrosunun
Kadastro Ekipleri
Tarafından Yapılması ve Zilyetlikten Tespit
1 – Orman Kadastrosunu Kadastro Ekipleri Tarafından Yapılması
Yukarıda da belirtildiği
üzere 6495 sayılı Kanun ile; kadastrosu veya
tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu ya da tahdidi
yapılmamış ormanların kadastrosunu yapma yetkisi, 3402 sayılı Kanun kapsamında
kadastro ekiplerine verilmiştir.
Bu çalışmalar sırasında
ormanların belirlenmesinin yanı sıra orman olmayan yerler de belirlenecektir.
Öncesine ait varsa orman tahdit haritalarında SARI boyalı olarak gösterilen
yerler ya da kadastro ekiplerince çalışma yapılırken ekibe katılan orman
mühendisi ve ziraat mühendisi tarafından orman olmadığı belirtilen kısımlar
olacaktır. Bu yerler, daha önce 766 sayılı Kanun gereğince geçirilen genel
sınıra bitişik olabilecekleri gibi orman içinde birbirinden kopuk halde de
olabilirler. İşte bunların kadastrosunun da yapılması gerekecektir.
Yargıtay
kararından hareket edilecek olursa; henüz ortada daha önce kesinleşmiş bir
orman kadastrosu bulunmadığına göre, orman haritasındaki SARI boyalı yerlerde
hiç kimse için zilyetlik başlamamış mı sayılacak, dolayısıyla tapusu bulunmayan
yerlerin tümü 3402 sayılı Yasanın 18’inci maddesi gereğince Maliye Hazine adına
yazılacaktır. ???
2 – Orman Kadastrosu Sırasında Zilyetlikten Tespit
6495 sayılı Yasa ile 3402
sayılı Kadastro Kanununa eklenen “ EK MADDE 5
” gereğince kadastro ekipleri
tarafından orman kadastrosu yapılırken; daha önce yapılan kadastro/tapulama
çalışmalarıyla belirlenmiş olan genel sınıra bitişik olsun ya da birbirinden
kopuk şekilde orman içinde yer alıyor olsun kültür arazisi olarak belirlenen
yerler;
Eğer zilyedi varsa ve de
3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin aradığı koşulları sağlıyorsa; zilyedi
adına tahdit ve tespit edilmelidir.
Ç ü n k ü ;
a. Genel kadastro ve orman kadastrosu daha önce geçen yerler arasında
SARI boyalı olarak bırakılan tampon bölgeler; yukarıda da belirtildiği üzere
hiçbir zaman orman olmamıştır. Eğer Yargıtay kararında bahsedildiği şekilde
orman kadastrosu geçinceye kadar orman sayılması gerekse idi, o zaman o
kısımlar orman dışına madde 2/B gereğince çıkartılması gerekirdi. Orman
kadastrosu çalışmaları sırasında o kısımlar SARI boyalı çıkarıldığına göre
hiçbir zaman orman değildiler, o nedenle de zilyetliğe göre tahdit ve tespit
yaparken orman kadastrosunun ne zaman kesinleştiğine bakılmaksızın 3402 sayılı
Kanunun 14’üncü maddesinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti yeterlidir.
b. Buna bağlı olarak 3402 sayılı Kanunun “EK MADDE 5” gereğince
kadastro ekipleri tarafından kadastro çalışmaları yapılırken gerek genel sınıra
bitişik ve gerekse birbirinden kopuk olarak orman içinde parça parça bulunan
kültür arazilerinin tespitinde de aynı şekilde 3402 sayılı Kanunun 14’üncü
maddesindeki zilyetlik koşulunu sağlayanlara zilyetlikten yer yazılmalıdır.
c. 766 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde ormanların tapulamaya
tutulmayacağından bahsedilmektedir. Birlik sınırın (genel sınırın)
belirlenmesini düzenleyen 18’inci madde de ise, genel sınır geçirilirken orman
sınırlarının esas alınacağına dair bir kural bulunmamaktadır.
Buradan da, 766 sayılı Kanun
gereğince yapılan çalışmalarla tapulama ekipleri tarafından orman sınırlarını
belirleme yetkisi yoktur. Zaten Yargıtay 20’inci HD.nin 26.09.2001 tarih
E.2011/6803, K.2011/10429 sayılı kararında da geçen “… arazi kadastrosu
ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, …” ifadesi de bunu net olarak teyit
etmektedir.
O nedenle de genel sınır
krokisinin dışına “orman” sözcüğünün yazılmış olması bu ormanın, mutlak surette
genel sınıra dayandığı anlamına gelmeyecektir. Bu ise, üstte (a) ve (b)’de
önerildiği şekilde hareket edilmesi gerektiğini destekleyen bir veridir.
d. Yargıtay 20.HD. kararını, H.G.K.nun kararına dayandırmasına
karşın; İçtihadı Birleştirme Kadarı olmadıkça, H.H.K.nun kararının bağlayıcılığı
bulunmamaktadır. O karar o konuya dairdir.
e. Yargıtay 20.HD.nin (26.09.2001 tarih E.2011/6803, K.2011/10429
sayılı) kararında ve bu kararında dayanak olarak aldığı H.G.K.nun (24.10.2001
gün ve 2001/8–964–751 sayılı ve 13.02.2002 gün ve 2002/8–183–187 sayılı)
kararlarında; 766 sayılı Kanun gereğince orman olduğu gerekçesiyle genel sınır
dışında bırakılanların, orman kadastrosunun geçtiği tarihe kadar orman
sayılacağından bahsedilen yerler için; “… kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tespit harici bırakılan
yerlerde,… “ ifadesi
kullanılmıştır.
Bu ayrıntı önemli bir kapı
açmaktadır. …
Kadastro ekipleri tarafından
geçirilen genel sınıra itiraz olmuş ve kadastro komisyonları tarafından, orman
ya da değil yönünde değerlendirme sonucu o kısımlar orman olduğuna karar
verilerek genel sınır dışında bırakılmışsa o zaman o yerde orman kadastrosu
geçinceye kadar orman sayılması gerektiği, düşünülebilir. Ancak, genel sınıra
herhangi bir itiraz olmaksızın kesinleşmiş ise kadastro komisyonları hiç devreye
girmemiş olacak ve de genel sınır krokisinin dışında yazan “orman” sözcüğünün
genel sınıra kadar dayandığını göstermeyecektir.
Bu da yine yukarıda (a) ve
(b)’de önerildiği şekilde hareket edilmesi gerektiğini destekleyen bir veridir.
f. Yine Yargıtay’ın kararında, bu yerlerin 4999 sayılı Kanun
gereğince orman kadastro komisyonları tarafından ormana kazandırılabileceğinden
bahsedilmesine karşın, böylesi bir ihtimalin bulunması da zilyetlikten tespite
engel değildir. Kişiler adına tespit edilen yerlerin de gerekirse ormana
kazandırılması mümkündür.
3402 sayılı Kadastro
Kanununun bazı maddeleri 22.02.2005 tarihli ve 5304 sayılı
Kanun (*) ve 15.01.2009 tarihli
ve 5831 sayılı Kanun (**)ile değiştirilirken
bazı ek maddeler de ilave edilmiştir.
5304 sayılı Kanun ile
3402 sayılı Kanununun 4’üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre; orman
kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların
ormanla olan müşterek sınırlarını tayin ve tespiti Kadastro Ekiplerince yapılır.
Yine, 5831 sayılı
Kanun ile 3402 sayılı Kanununa yapılan EK MADDE:4 ile de; Orman Kanununun 2/B
maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili
kullanın durumunu ve varsa muhdesatın kime ya da kimlere ait olduğunu belirleme
yetkisi kadastro ekiplerine verilmiştir.
TESİS kadastrosu
yapılmış olan yerlerde orman kadastro çalışmalarına yine 6831 sayılı
Orman Kanunu gereğince devam edilebilecektir.
Bu arada 6831 sayılı
Orman Kanununun bazı maddeleri de 05.11.2005 tarihli ve 4999 sayılı
Kanun (***) ile
değiştirilmiştir.
Bu Kanunun
getirdikleri ise;
Orman haritalarının
teknik sorumluluğunun da artık bir harita ve kadastro mühendisi tarafından
üstlenilecek olması,
Ve de, daha önce
kadastrosu kesinleşmiş orman haritalarında yapılmış; ölçü, tersimat ve
hesaplama gibi teknik hataların idari yoldan düzeltilebilecek olmasıdır.
Yeni yasal
düzenlemeler gereğince nasıl uygulama verileceğine kitap içerisinde ayrıntılı
olarak yer verilecektir.
– Ülkemizde orman
alanlarının kullanılmasını esas alan sahiplilik ilk kez 1837 yılında
yayınlanan “Orman Nizamnamesinde” yer almıştır.
– Orman Kadastrosu ilk
kez ve esaslı bir şekilde “Orman Tahdidi“ adı altında 1937 yılında
yayınlanarak yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanununda ele
alınmıştır. Bu Kanun ile orman tahdidinin 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde
bitirilmesi hedeflenmiştir.
– 1945 yılında
yayınlanan 4785 sayılı Kanun ile; “Var olan gerçek
veya tüzel kişilere, vakıflara ve köy, belediye, özel idare kamu tüzel
kişiliklerine ilişkin bütün ormanlar” devletleştirilmiştir. Böylece
4785 sayılı Kanun ile devletleştirilen orman alanlarının sınırlandırılması
işlemi de orman tahdit komisyonlarına görev olarak
verilmiştir.
– 4785 sayılı Kanunun,
yumuşatılması amacıyla, 1950 yılında 5658 ve 5653 sayılı
kanunlar yürürlüğe konmuştur. Yapılan bu değişiklikler ise, orman
tahdit komisyonlarının yükünü daha da arttırmıştır.
– Mevcut kanunların
uygulamasından istenen sonuç alınamaması ve ayrıca yapılan sınırlama
çalışmaları sonucunda mülkiyet sorunlarında yığılmaların oluşması nedeniyle,
yeni bir orman tanımının yapılması gereği gündeme gelmiş ve 1956 yılında 6831 sayılı
Orman Kanunu yürürlüğe konmuştur.
6831 sayılı Kanun yeni
bir orman tanımıyla birlikte orman sınırlama çalışmalarını yeniden ele alarak
bir dizi yeni düzenleme yapmıştır. 3116 sayılı Kanunun uygulamaya
başlanmasından 6831 sayılı Kanunun uygulanması da dahil tüm orman sınırlandırma
çalışmalarını sürdüren orman tahdit komisyonlarının yasal
kuruluşları önemli bir değişikliğe uğratılmadan korunmuştur. Ancak uygulamadaki
aksaklıklar nedeniyle beklenen randıman alınamamıştır.
– 1961 yılında
yürürlüğe giren Anayasamızın 131’inci maddesiyle orman
alanlarının daraltılmayacağı amir hükmü getirilmiş ve aynı madde 1970 yılında
değiştirilmiştir.
– Anayasa’daki bu
değişikliğe paralel olarak da 6831 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde önemli
sayılacak bir değişiklik yapılmıştır. 1973 tarihli ve 1744 sayılı
Kanunla yapılan bu değişikliğe göre; "1961 yılına kadar niteliğini
bilim ve fen bakımından kaybeden yerler orman dışına çıkarılabilecektir." Yine
aynı Kanun ile; orman tahdidi yerine orman kadastrosu tanımını
getirmiş ve tahdit komisyonlarının da ismi, yapısı, işleyişi ve görevleri
önemli ölçüde değiştirmiştir.
1744 sayılı Kanunun
orman kadastrosu açısından en önemli yükü, bu tarihe kadar kadastrosu
bitirilmiş sayıda ve bitirilmeyi bekleyen tüm orman alanlarında yeni bir
çalışmayı gerekli kılmasıdır.
– 1982 Anayasamızın
169’uncu maddesi ile de orman niteliğini kaybetme zaman sınırı 31.12.1981
tarihine çekilmiştir.
– 1982 Anayasasının
ilgili maddelerine paralel olarak 6831 sayılı Kanunun 2’nci maddesi 2896 sayılı
Kanun ile değiştirilmiştir. Yine 2896 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Kanunun
7’nci maddesinde yer alan orman kadastro komisyonlarının yapısında
değişiklik yapılmıştır. Ayrıcaorman kadastro komisyonlarına herhangi
bir nedenle unutulmuş orman alanlarının da sınırlandırılması görevi
verilmiştir.
– 1986 yılında
yürürlüğe konan 3302 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Kanunun
2’nci maddesinde yapılan değişikliğe göre; daha önce madde metninde yer
alan; "orman dışına çıkarma için, orman bütünlüğünün korunması, su
ve toprak rejiminin zarar görmemesi" gibi kriterler 2’nci madde
kapsamından çıkarılmıştır.
Ayrıca 2896 sayılı
Kanunda yer alan sınırlandırılması şart koşulan “unutulan ormanların
kadastrosu “ görevi de komisyonlardan alınmıştır.
– 1987
yılında çıkarılan 3373 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Kanunun
1’inci maddesinin “F” ve “G” bentlerinde
yapılan değişikliklerle “geçerli tapu “ ibaresi kanun
metninden çıkarılmıştır.
– Yukarıda da
bahsedildiği üzere 6831 sayılı Orman Kanununun bazı maddelerinde değişiklik
yapan 05.11.2003 tarihli ve 4999 sayılı Kanun yürürlüğe
konmuştur.
Bu Kanunun getirdiği
yenilikler ise;
Orman haritalarının
teknik sorumluluğunun da artık bir harita ve kadastro mühendisi tarafından
üstlenilecek olması ve de daha önce kadastrosu kesinleşmiş orman haritalarında
yapılmış, ölçü, tersimat ve hesaplama gibi teknik hataların idari yoldan
düzeltilebilecek olmasıdır.
Ayrıca; “Unutulan
ormanların, orman kadastro komisyonlarınca sınırlandırılabileceği” hükmünün
yeniden orman mevzuatında yer almasıdır.
– Orman kadastrosu ile
ilgili olan bir başka mevzuat değişikliği ise; 3402 sayılı Kadastro Kanununun
bazı maddelerinde değişiklik yapan 22.02.2005 tarihli ve 5304 sayılı
Kanundur.
5304 sayılı Kanun ile
3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre; orman
kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların
ormanla olan müşterek sınırlarını tayin ve tespiti kadastro ekiplerince yapılacaktır.
* Konu ile ilgili en
son düzenlemeler ise; 5831 ve 6292 sayılı kanunlardır.
Bunlardan;
– 15.01.2009 tarihinde
kabul edilen, 27.01.2009 tarih ve 27123 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 5831 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanununa
yapılan EK MADDE:4 ile 2/B sahalarının kullanım durumu ve varsa muhdesatın kime
ya da kimlere ait olduğunu belirleme yetkisi kadastro ekiplerine verilmiştir.
– 19.04.2012 tarihinde
kabul edilen, 26.04.2012 tarih ve 28275 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanunla ağırlıklı olarak 2/B
sahalarında kalan taşınmazların satışı düzenlenmiştir. Daha önce tesis
kadastrosu ile tapulandığı halde orman haritasında 2/B sahasında kalan
parseller ise bu kanun gereğince, herhangi bedel ödenmeksizin maliklerine iade
edilecektir.
– En son olarak
06.03.2013 tarihinde kabul edilen 6444 sayılı Kanun (RG:15.03.2013/28588) ile de, 2/B
sahalarında yapılacak satışlarda, satış koşullarını kolaylaştırıcı bazı yenilikler
getirilmiştir.
* * *
Son mevzuat
değişiklikleri olan 4999 sayılı Kanun ve 5304 sayılı
Kanun öncesinde
yaşanan sıkıntılara kısaca değinmek gerekirse;
Kadastro çalışması
yapılan birimlerde orman bulunması halinde, çalışmalara başlamadan 2 ay önce,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce Orman Genel Müdürlüğü’ne bildirim
yapılmakta;
Orman Genel
Müdürlüğünden (Taşra Birimlerinden) gelecek bilgiye göre; eğer daha önce orman
kadastrosu kesinleşmiş ise o sınıra aynen uyulmakta, henüz orman kadastrosu yapılmamış
olan durumlarda ise bu sınırlar kadastro ekiplerince belirlenmekte idi.
Devlet ormanlarının da tescile tabi olması, orman sınırlarının hassas
belirlenmesinin önemini daha da artırmaktadır.
Fakat orman sınırları;
– Gerek kesinleşmiş
orman kadastro haritalarına göre,
– Gerek orman
kadastrosu kesinleşmemiş olmasına karşın, orman kadastro
komisyonlarınca düzenlenmiş sınır tutanak ve tahdit haritalarına göre,
– Ve gerekse kadastro
ekiplerince belirlenmiş olsun,
Bu sınırlar; kadastro
müdürlüklerince yapılan ilk tesis kadastro çalışmalarına en çok itiraz getiren
konuların başında gelmekte idi.
İtirazlar; ormana
sınır taşınmaz maliklerinden ya da orman idaresinden gelebildiği gibi, aynı
sınıra hem orman ve hem de taşınmaz maliklerinden gelebilmekte idi.
Bunun başlıca
nedenleri;
– Tapu ve kadastro
mevzuatı ile orman kadastrosu mevzuatı arasında çelişki bulunması,
– Tesis kadastrosu
sırasında, orman idaresiyle olan diyalog yetersizliği,
– Ve orman
haritalarının teknik olarak gerekli hassasiyete sahip olmaması,
İdi.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğü arasında
muhtelif zamanlarda görüş alış verişi yapılmasına, karşılıklı bildiriler
sunulmasına ve değişik tarihlerde protokoller yapılmasına rağmen iki idare
arasında uyumlu bir çalışma ortamı tam olarak tesis edilememekte idi.
Bunun nedenlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz;
A) Bir yerin orman olup olmadığı, 6831 sayılı Orman Kanununun 7’nci maddesi
gereğince kurulan orman kadastro komisyonları tarafından belirlenmekte
ve orman haritaları yine bu komisyonlar tarafından düzenlenmektedir.
– Mülkiyet
kadastrosu 3402 sayılı Kadastro Kanunu gereğince, kadastro
müdürlüklerince yapılmakta, arazide belirlenen sınırların haritası düzenlenmekte
ve Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilleri oluşturulmaktadır.
– Kadastro
müdürlüklerince, mülkiyet kadastrosu yapılan birim hudutları içerisinde orman
bulunması durumunda; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4’üncü maddesi
gereğince, orman kadastro komisyonları tarafından düzenlenmiş
orman haritaları ve sınır tutanaklarına uyma zorunluluğu bulunmaktadır.
– Anayasa tarafından
güvence altına alınmış olan ormanlar 6831 sayılı Orman Kanununun 11’inci
maddesi gereğince tescile tabidir.
– Tapu
Plânları Tüzüğünün 6’ncı maddesi; Tescile Tabi Harita ve
Plânlar Yönetmeliğinin 2’nci maddesi ve Büyük Ölçekli Harita
ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliğinin (BÖHHBÜY’ün) 4’üncü maddesi;
tescile konu olan haritaların sorumluluğunun bir harita–kadastro(jeodezi ve
fotogrametri) mühendisi tarafından üstlenilmesini öngörmektedir.
Ancak, orman haritalarını düzenleyen komisyonlarda harita–kadastro mühendisi
bulunmamaktadır.
Probleme neden olan
ilk husus bu idi.
B) Yine – 5304
sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi – 3402 sayılı Kadastro
Kanununun 4’üncü maddesi; orman sınırlarının orman idaresi tarafından
belirlenmemiş olası durumunda, bu sınırın kadastro ekipleri tarafından
belirlenebileceği ve bu şekilde orman kadastrosunun da yapılmış sayılacağı
hükmünde idi. Yani ormanla ilgili hiçbir teknik ve zirai bilgiye sahip olmayan
kadastro elemanlarına orman sınırlarını belirleme yetkisi verilmişti.
Bu ise probleme neden
olan ikinci husus idi.
C) Orman sınırlarıyla
ilgili olan bir başka konu da, kadastro müdürlüklerinin çalışma birimi
ile orman kadastro komisyonlarının çalışma biriminin farklı
olması idi.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 4’üncü maddesine göre; her köy ile belediye
sınırları içinde bulunan mahallelerin her biri bir “Kadastro Çalışma
Alanını” oluştururken; – mülga – Orman Yönetmeliğinin
14’üncü maddesi gereğince, orman kadastro komisyonlarının çalışma
alanı ilçe idi.
D) Kadastro müdürlüğünce yapılan çalışmalarda; orman haritası bulunan durumda
orman haritasının zemine uygulanmasında; harita olmayan durumlarda ise, zeminde
doğrudan orman hudutlarının gösterilmesi için orman idaresinden –orman
kadastro komisyonlarında görev yapabilecek formasyona sahip– eleman
temin edilememesi, orman sınırlarının hatalı belirlenmesine ya da hatalı
belirlendiği iddiasına sebep olabilmekte idi.
E) Orman haritasını düzenleyen orman kadastro komisyonlarında harita–kadastro
mühendisinin bulunmamasının yanısıra, bu haritaların teknik olarak da
yürürlükteki mevzuata uygun olarak düzenlenmemesi ve aynı yere ait orman sınır
tutanaklarıyla tam uyumlu olmaması da en çok çelişkiye sebep durumların
başında gelmekte idi.
ORMAN kadastrosuyla
ilgili sorunlar, yalnızca Tapu ve Kadastro İdaresiyle Orman İdaresinin
çalışmalarını aksatan konular olmayıp, aynı zamanda taşınmaz maliklerini de
mağdur etmekte idi.
Farklı iki idare tarafından
yapılan çalışmaların uygulamada sebep olduğu bu sorunlara son vermek amacıyla
5304 sayılı Kanunla 3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde değişiklik
yapılmıştır. Bu değişiklikle, orman kadastrosunun tek elden yapılması
hedeflenmiştir.
Bu çalışmanın;
* Birinci
Bölümünde, Ormanın tanımı ve ilgili mevzuat ile Kadastro Müdürlüklerince
3402 sayılı Kadastro Kanunu gereğince yapılacak çalışmalara,
* İkinci
Bölümünde, Tesis kadastrosu yapılmış yerlerde, orman kadastro
komisyonlarınca yapılan çalışmalara,
* Üçüncü
Bölümünde; 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereğince orman dışına
çıkarma işlemlerine, kullanım kadastrosuna ve 2/B sahalarının satışı ile ilgili
koşullara,
* Dördüncü Bölümünde ise; Orman mülkiyeti ile ilgili
mevzuata,
Yer verilmiştir.
Hiç yorum yok :