reklam

Manşet

Orman Kadastrosu - ORKA

Yazar Gökhan Başkan 28 Ekim 2016 Cuma 0 yorum
6495 sayılı Kanun ile; orman kadastrosunu yapma yetkisi kadastro ekiplerine verilmiştir.
A – G i r i ş
2 Ağustos 2013 tarih 28729 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 31’inci maddesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanununa “EK MADDE 5” eklenmiştir.
EK MADDE 5; “Kadastrosu veya tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu ya da tahdidi yapılmamış ormanlar, 4’üncü ve 39’uncu maddelerde yer alan esaslar çerçevesinde kadastroya tabi tutulur.” hükmündedir.
Bu hüküm gereği orman kadastrosu da artık kadastro ekipleri tarafından yapılacaktır.
Bilindiği üzere orman kadastrosu;
Bir: 3402 sayılı Kadastro Kanunu gereğince yapılan kadastro çalışmalarında (bir adet orman mühendisi ve bir adet de ziraat mühendisinin katılmış olduğu) KADASTRO EKİPLERİ tarafından yapılarak, 30 günlük askı ilâna alınarak kesinleştirmek suretiyle;
İki; 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince yapılan çalışmalarda, Kanunun 7’nci maddesi gereğince ORMAN KADASTRO KOMİSYONLARI tarafından yapılarak, 1 aylık askı ilânına alınarak kesinleştirilmek suretiyle;
Yapılmakta iken, 6495 sayılı Kanunla, 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen “EK MADDE 5” ile yenilik getirilmiştir.
Buna göre; daha önce 766, 2613 ve 3402 sayılı Kanunlar gereğince ilk tesis kadastrosu/tapulaması (mülkiyet kadastrosu) yapılmış olduğu halde aynı birimlerde kadastrosu yapılmayan ya da genel sınır dışında bırakılan ormanların varsa bunların kadastrosu 6831 sayılı Orman Kanununun 7’nci maddesi gereğince “ORMAN KADASTRO KOMİSYONLARI” tarafından yapılmakta idi. 6495 sayılı Kanun, işte bu yerlerdeki ormanların kadastrosunun yapılmasını da KADASTRO EKİPLERİNE vermiştir.
B – Orman Kadastrosunun Kadastro Ekipleri Tarafından Yapılması
3402 sayılı Kadastro Kanununa, 6495 sayılı Kanunla eklenen “EK MADDE 5” gereğince; ilk tesis kadastrosu/tapulaması (mülkiyet kadastrosu) yapılmış olduğu halde aynı birimlerde kadastrosu yapılmayan ya da genel sınır dışında bırakıldığı için kadastrosu yapılmamış ormanların kadastrosu da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4’üncü maddesi gereğince KADASTRO EKİPLERİ tarafından yapılacaktır.


Bu durumdaki yerler;
Çalışma yapılmak üzere programa alınacak, çalışma alanı ilânı yapılacak, bilirkişiler seçilecek ve orman kadastrosu yapılacağı için Orman İdaresinden bir adet orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisi, tarım müdürlüğünden ise bir adet ziraat yüksek mühendisi ya da ziraat mühendisi talep edilecek. Kadastro ekipleri tarafından; orman mühendisi ve ziraat mühendisinin yardımıyla sınırları belirlenen ormanların kadastrosu yapılacak. Gerekli ölçümler yapılıp, maliye hazinesi adına yapılacak tespit için kadastro tutanağı tutulacaktır.
İtiraz olursa, kurulacak kadastro komisyonuna bir adet orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin; bir adet de ziraat yüksek mühendisi ya da mühendisinin katılımıyla karar verilecek. 30 günlük askı ilânına alınarak kesinleştirilecek ve de ormanlar tapu kütüğüne tescili Maliye Hazinesi adına yapılarak tapu müdürlüğüne devredilecektir.
C – Orman Kadastrosu Sırasında Kültür Arazilerinin Durumu
Bilindiği üzere orman haritalarında; orman olan yerler YEŞİL, 2/B sahaları KIRMIZI;  kültür arazileri ise SARI renkli olarak gösterilir. Ormanlar; “orman” vasfıyla; 2/B sahaları mevcut vasfıyla Maliye Hazinesi adına tahdit ve tespit görürken; kültür arazileri tapu sahibi ya da zilyedi adına tahdit ve tespit edilir. Orman haritasında sarı boyalı olduğu halde tapusu ve de zilyedi bulunmuyorsa, 3402 sayılı Kanunun 18’inci maddesi gereğince bu yerler de Maliye Hazinesi adına yazılır.
6495 sayılı Kanun gereğince, Kadastro Ekipleri tarafından, orman kadastrosu yapılırken de yine orman haritasında SARI renkle gösterilen yerlerin tahdit ve tespiti gündeme gelecektir. Konuyla ilgili YARGITAY Hukuk Genel Kurulunun (H:G:K.nun) H.G.K.nun 24.10.2001 gün ve 2001/8–964–751 sayılı ve 13.02.2002 gün ve 2002/8–183–187 sayılı kararları nedeniyle, orman haritalarındaki SARI yerlerin zilyetlikten tahdit ve tespitinde tereddütler yaşanmaktadır.
YARGITAY H.G.K. Kararları; 766 sayılı Tapulama Kanunu gereğince yapılan çalışmalarda orman olduğu gerekçesiyle genel sınır dışında bırakıldığı halde daha sonra Orman Kanunu gereğince yapılan orman kadastrosu sırasında da (orman haritasında SARI renkli olarak gösterilip) orman dışında bırakılan tampon bölgelerde çalışma yapılırken zilyetliğin başlangıç tarihi olarak neyin dikkate alınacağına dairdir.
Örneğin bir yerde 1985 yılında 766 sayılı Kanun gereğince tapulama çalışması yapılmış ve ormanlar genel sınır dışında bırakılmıştır. Aynı yerde 1995 yılında orman kadastrosu yapılarak kesinleşmiştir. Her iki sınır arasında kadastrosu yapılmadığı için tampon bölge olarak kalmış olan yerlerin kadastrosu yapılırken, bu yerlerde zilyetlikten yer yazabilmek için zilyetlik başlangıcı olarak hangi tarih esas alınacaktır?
O yer orman tahdit haritasında SARI boyalı olduğuna, yani ormanla ilgisi olmadığına göre;
– Kadastro çalışmaları sırasında 20 yıllık zilyetliğin doldurulmuş olduğunun belgelenmesi yeterli midir?
– Yoksa 20 yıllık zilyetlik süresinin, orman kadastrosunun kesinleştiği tarih olan 2004 yılı mı esas alınacaktır?
Konuyla ilgili olarak YARGITAY’ın, 7.Hukuk Dairesi ile 20 Hukuk Dairesinin kararları birbiriyle çelişmekte idi.
Ö r n e ğ i n ;
7. HD.nin kararları; “… Taşınmazın, bölgede yapılan ve kesinleşen orman sınırlandırma harita ve tutanağının kapsam dışında kalması halinde, iktisap sağlayan 20 yıllık sürenin başlangıç kaydının oluştuğu gün olmayıp orman sınırlandırmasının kesinleştiği gündür.” şeklinde iken (26.09.1994 tarih, E.1994/5054; K.1994/8389);
20.HD.nin kararları; “Nitelik kaybı nedeniyle değil, ancak öncesi orman olmadığı için orman tahdidi dışında bırakılmış taşınmazlarda, tahditten evvelki zilyetlik geçerlidir ve 20 yıllık kazandırıcı sürenin hesabında dikkate alınmalıdır“ şeklinde idi. (11.10.1994 tarih, E.1993/8410, K.1994/11874).
20. HD. Yargıtay H.G.K.nun kararlarını gerekçe göstererek görüşünü değiştirmiştir. H.G.K.nun kararlarına dayandırılan 20.HD.nin 26.09.2011 tarih, E.2011/6803; K.2011/10429 sayılı kararı şu şekildedir;
“ … yörede 1971 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dava dosyasına getirilen orijinalinden fotokopi çekilmiş kadastro pafta örneğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın arazi kadastrosu sırasında orman sahası olarak tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. H.G.K.nun 21.01.2004 gün 2004/8–15–7 ve 12.05.2004 gün 2004/8–242–292 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1971 yılında 766 sayılı Kadastro Yasası yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tartışmasızdır. Burada halledilmesi gereken sorun, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazı hangi nitelikte tespit dışı bırakıldığı konusudur.
3402 sayılı Kadastro Yasasının uygulamaya başladığı 10.10.1987 tarihinden önce 2613, 5602 ve 766 sayılı Yasaların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilân edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tespit dışı bırakılmışlardır. Bir diğer anlamda; arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır. ….. Bu nedenle somut olayın 766 sayılı Yasa hükümleri gereğince irdelenmesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunludur. ….. Her ne kadar bilirkişi ve tanıklar taşınmazın öncesinde orman olmadığını, üzerinde imar–ihyayı gerektirecek nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazların davacı ve murisi tarafından 1960 yılından beri kullanıldığını, taşınmazların davacı ve murisi tarafından 1960 yılından beri kullanıldığını ifade etmişlerse de, kadastro işlemi olan tespit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözleriyle değer verilemez. … 6831 sayılı Orman Yasasının 1.maddesi gereğince ‘Tabi olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.’ zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine H.G.K.nun 24.10.2001 gün ve 2001/8–964–751 sayılı ve 13.02.2002 gün ve 2002/8–183–187 sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tespit harici bırakılan yerlerde, yukarıda yazılı gerekçelerle orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği kabul edilmiştir. Yörede orman kadastrosu 17.01.2000 tarihinde kesinleşmiş, bu tarihten itibaren dava tarihi olan 13.10.2009 tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik sürtesi dolmamıştır.
Bu nedenle davaya konu taşınmazın öncesi orman olup bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilmez. Zilyetlikle mülk edinme koşulları oluşmadığı gibi, dava konusu taşınmaz 6831 sayılı Yasanın 05.11.2003 gün ve 4999 sayılı Yasa ile değişik 7.maddesi gereğince ‘herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan orman’ olması nedeniyle yeniden orman sınırları içine de alınabilir. …..”
Buna göre bu kararlara bakıldığında;
1) 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarla orman olması nedeniyle genel sınır dışında bırakıldığı halde daha sonra 6831 sayılı Yasa gereğince geçen orman kadastrosu sırasında da, orman haritasında SARI boyalı olarak orman dışında bırakılan ve 2012/11 sayılı genelgemizde tampon bölge olarak adlandırılan yerlerde çalışma yapılırken zilyetlik süresinin hesabında orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten önceki zilyetlik dikkate alınmayıp, orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten bugüne kadar geçen süre dikkate alınacak anlamı çıkarılmaktadır.
2) Bir diğer husus da, yukarıda da belirtildiği üzere, 6495 sayılı Kanunla orman kadastrosu yapma yetkisi de kadastro ekiplerine verilmiş bulunmaktadır. Kadastro ekipleri çalışma yaparken 3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesi gereğince çalışacaklardır. Ve bu çalışmalar sırasında, kadastrosu yapılan orman içerisinde (ki bu çalışmalar sırasında öncesine ait varsa orman tahdit haritaları da dikkate alınacaktır.) Gerek önceye ait orman tahdit haritalarında SARI boyalı olan ve gerekse, kadastro ekiplerine katılan orman mühendisi ile ziraat mühendisinin orman içinde kültür arazisi olarak belirlediği yerlerin de kadastrosu yapılacaktır. Ki orman içinde belirlenen bu yerler 766 sayılı Yasa gereğince geçirilen genel sınıra bitişik olmadıkları gibi çok uzağında ve de küçüklü büyüklü halde olacaklardır.
Peki, bu yerlerdeki zilyetlik durumu nasıl dikkate alınacaktır.
Ortada daha önce kesinleşmiş bir orman kadastrosu bulunmadığına göre;
– Orman haritasında yer alan SARI boyalı yerlerde hiç kimse için zilyetlik başlamamış mı sayılacaktır?
– Dolayısıyla tapusu bulunmayan yerlerin tümü 3402 sayılı Kanunun 18’inci maddesi gereğince Maliye Hazine adına mı yazılacaktır?
D – Orman Haritalarındaki SARI Boyalı Yerlerin Zilyetlik ile Edinimi
Orman haritalarında yer alan ve SARI boyalı olarak gösterilmiş olan kültür arazilerinin durumunu; 766 sayılı Kanun ve orman kadastrosunun kesinleşme tarihi dikkate alınarak irdelenecek olursa;
1 – 766 sayılı Tapulama Kanunu ve Orman
1987 yılında yürürlüğe giren 3402 sayılı Tapulama Kanunu ile yürürlükten kaldırılmış olan (mülga) 766 sayılı Kanun gereğince yapılacak çalışmalarda genel sınırın tayini Kanunun 18’inci maddesinde yer almakta idi. Bu maddeye bakılacak olursa; Genel sınır geçirilirken ormanların esas alınacağına dair herhangi bir koşul bulunmamaktadır.
Aynı Kanunun “Kanunun Uygulanması Dışında Kalan Gayrimenkuller” başlıklı 2’nci maddesinde ormanlar da yer almakta idi.
Bu bilgiler de net olarak göstermektedir ki; (766 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu tarihte) ormanlar tescile tabi değildir. Ormanların, genel sınırı olarak alınması da zorunlu olmadığından, genel sınırın dışında, genel sınırın hemen bitişiğinin orman olarak kabulü gerektirecek bir veri de bulunmamaktadır…
Genel sınırın o yönünün dışına “orman” belirtimi yapılmış olması da bu sonucu değiştirmeyecektir. Zira; 766 sayılı Kanunun 18’inci maddesinde; genel sınır geçirilirken orman sınırları dikkate alınır şeklinde bir hüküm bulunmamaktadır. Orman bulunan tarafta mülkiyete konu son parseller belirlenerek genel sınır geçirilmek şeklindeki uygulama 766 sayılı Kanunun mantığına uygun düşmektedir.
O nedenle de; 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarda genel sınır dışında bırakılan ve orman belirtimi yapılan yerlerde, ormanın mutlak surette genel sınıra kadar dayandığını varsaymak sağlıklı bir sonuca ulaştırmayacaktır.
2 – 6831 sayılı Orman Kanunu ve Orman
Orman; 6831 sayılı Orman Kanunun 1’inci maddesinde; “Kendiliğinde yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.“ şeklinde tanımlanmıştır. Orman sınırlarını belirleme, yani orman kadastrosunu yapma yetkisi yine aynı Kanunun 7’nci maddesi gereğince orman kadastro komisyonlarına aittir.
766 sayılı Kanun gereğince genel kadastro çalışmaları yapılan yerde daha sonra orman kadastro komisyonları tarafından orman kadastrosu yapıldığında; 766 sayılı Kanun çalışmaları sırasında orman olarak bırakılan yerlerin, orman kadastro komisyonları tarafından yapılan çalışmalar sırasında orman dışında ve haritasında SARI boyalı olarak gösterilmişse, bu ne anlama gelmektedir.
Yargıtay 20.HD.nin yukarıda yer verilen kararına göre; orman kadastrosu yapılıncaya kadar bu yerlerin orman sayılacağı, zilyetlik başlangıcının da orman kadastrosunun kesinleştiği tarihin alınması yönündedir. Halbuki aynı kararda; 766 sayılı Yasa gereğince yapılan çalışmalarda kadastro ekiplerinin ormanların kadastrosunu yapmamış olduğu belirtilmektedir.
O halde, 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarda, orman kadastrosu yapılmamış olarak, genel sınır dışında bırakılan yerlerden (genel sınıra bitişik ya da kopuk olarak) bazıları, daha sonra orman kadastro komisyonları tarafından yapılan çalışmalar sırasında SARI boyalı olarak bırakılmışsa; o zaman bu, şu anlama gelir; Orman haritasında SARI boyalı olarak görünen yerler hiçbir zaman orman olmamıştır.
Eğer Yargıtay kararında bahsedildiği şekilde; 766 sayılı Kanun gereğince orman olduğu gerekçesiyle genel sınır dışında bırakılan yer, 6831 sayılı Kanun gereğince orman kadastrosu yapılıncaya kadar orman olarak kabul edilecekse ve çalışmalar sırasında orman niteliğini kaybettiği kanaatine varılırsa bunlar orman dışına aynı Kanunun 2/B maddesi gereğince çıkartılması gerekirdi ki, o zaman bu yerler orman haritasında KIRMIZI ile boyalı olarak gösterilirdi. SARI boyalı olarak gösterilmiş olması; o yerin hiçbir zaman orman olmadığı ve başından belir kültür arazisi olduğu anlamına gelir.    
E – Orman Kadastrosunun Kadastro Ekipleri
     Tarafından Yapılması ve Zilyetlikten Tespit
1 – Orman Kadastrosunu Kadastro Ekipleri Tarafından Yapılması
Yukarıda da belirtildiği üzere 6495 sayılı Kanun ile; kadastrosu veya tapulaması tamamlanan çalışma alanlarında, orman kadastrosu ya da tahdidi yapılmamış ormanların kadastrosunu yapma yetkisi, 3402 sayılı Kanun kapsamında kadastro ekiplerine verilmiştir.
Bu çalışmalar sırasında ormanların belirlenmesinin yanı sıra orman olmayan yerler de belirlenecektir. Öncesine ait varsa orman tahdit haritalarında SARI boyalı olarak gösterilen yerler ya da kadastro ekiplerince çalışma yapılırken ekibe katılan orman mühendisi ve ziraat mühendisi tarafından orman olmadığı belirtilen kısımlar olacaktır. Bu yerler, daha önce 766 sayılı Kanun gereğince geçirilen genel sınıra bitişik olabilecekleri gibi orman içinde birbirinden kopuk halde de olabilirler. İşte bunların kadastrosunun da yapılması gerekecektir.
Yargıtay kararından hareket edilecek olursa; henüz ortada daha önce kesinleşmiş bir orman kadastrosu bulunmadığına göre, orman haritasındaki SARI boyalı yerlerde hiç kimse için zilyetlik başlamamış mı sayılacak, dolayısıyla tapusu bulunmayan yerlerin tümü 3402 sayılı Yasanın 18’inci maddesi gereğince Maliye Hazine adına yazılacaktır. ???
2 – Orman Kadastrosu Sırasında Zilyetlikten Tespit
6495 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Kadastro Kanununa eklenen “ EK MADDE 5 ” gereğince kadastro ekipleri tarafından orman kadastrosu yapılırken; daha önce yapılan kadastro/tapulama çalışmalarıyla belirlenmiş olan genel sınıra bitişik olsun ya da birbirinden kopuk şekilde orman içinde yer alıyor olsun kültür arazisi olarak belirlenen yerler;
Eğer zilyedi varsa ve de 3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin aradığı koşulları sağlıyorsa; zilyedi adına tahdit ve tespit edilmelidir.


Ç ü n k ü ;
a. Genel kadastro ve orman kadastrosu daha önce geçen yerler arasında SARI boyalı olarak bırakılan tampon bölgeler; yukarıda da belirtildiği üzere hiçbir zaman orman olmamıştır. Eğer Yargıtay kararında bahsedildiği şekilde orman kadastrosu geçinceye kadar orman sayılması gerekse idi, o zaman o kısımlar orman dışına madde 2/B gereğince çıkartılması gerekirdi. Orman kadastrosu çalışmaları sırasında o kısımlar SARI boyalı çıkarıldığına göre hiçbir zaman orman değildiler, o nedenle de zilyetliğe göre tahdit ve tespit yaparken orman kadastrosunun ne zaman kesinleştiğine bakılmaksızın 3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti yeterlidir.
b. Buna bağlı olarak 3402 sayılı Kanunun “EK MADDE 5” gereğince kadastro ekipleri tarafından kadastro çalışmaları yapılırken gerek genel sınıra bitişik ve gerekse birbirinden kopuk olarak orman içinde parça parça bulunan kültür arazilerinin tespitinde de aynı şekilde 3402 sayılı Kanunun 14’üncü maddesindeki zilyetlik koşulunu sağlayanlara zilyetlikten yer yazılmalıdır.
c. 766 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde ormanların tapulamaya tutulmayacağından bahsedilmektedir. Birlik sınırın (genel sınırın) belirlenmesini düzenleyen 18’inci madde de ise, genel sınır geçirilirken orman sınırlarının esas alınacağına dair bir kural bulunmamaktadır.
Buradan da, 766 sayılı Kanun gereğince yapılan çalışmalarla tapulama ekipleri tarafından orman sınırlarını belirleme yetkisi yoktur. Zaten Yargıtay 20’inci HD.nin 26.09.2001 tarih E.2011/6803, K.2011/10429 sayılı kararında da geçen “… arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, …” ifadesi de bunu net olarak teyit etmektedir.
O nedenle de genel sınır krokisinin dışına “orman” sözcüğünün yazılmış olması bu ormanın, mutlak surette genel sınıra dayandığı anlamına gelmeyecektir. Bu ise, üstte (a) ve (b)’de önerildiği şekilde hareket edilmesi gerektiğini destekleyen bir veridir.
d. Yargıtay 20.HD. kararını, H.G.K.nun kararına dayandırmasına karşın; İçtihadı Birleştirme Kadarı olmadıkça, H.H.K.nun kararının bağlayıcılığı bulunmamaktadır. O karar o konuya dairdir.
e. Yargıtay 20.HD.nin (26.09.2001 tarih E.2011/6803, K.2011/10429 sayılı) kararında ve bu kararında dayanak olarak aldığı H.G.K.nun (24.10.2001 gün ve 2001/8–964–751 sayılı ve 13.02.2002 gün ve 2002/8–183–187 sayılı) kararlarında; 766 sayılı Kanun gereğince orman olduğu gerekçesiyle genel sınır dışında bırakılanların, orman kadastrosunun geçtiği tarihe kadar orman sayılacağından bahsedilen yerler için; “… kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tespit harici bırakılan yerlerde,… “ ifadesi kullanılmıştır.
Bu ayrıntı önemli bir kapı açmaktadır. …
Kadastro ekipleri tarafından geçirilen genel sınıra itiraz olmuş ve kadastro komisyonları tarafından, orman ya da değil yönünde değerlendirme sonucu o kısımlar orman olduğuna karar verilerek genel sınır dışında bırakılmışsa o zaman o yerde orman kadastrosu geçinceye kadar orman sayılması gerektiği, düşünülebilir. Ancak, genel sınıra herhangi bir itiraz olmaksızın kesinleşmiş ise kadastro komisyonları hiç devreye girmemiş olacak ve de genel sınır krokisinin dışında yazan “orman” sözcüğünün genel sınıra kadar dayandığını göstermeyecektir.
Bu da yine yukarıda (a) ve (b)’de önerildiği şekilde hareket edilmesi gerektiğini destekleyen bir veridir.
f. Yine Yargıtay’ın kararında, bu yerlerin 4999 sayılı Kanun gereğince orman kadastro komisyonları tarafından ormana kazandırılabileceğinden bahsedilmesine karşın, böylesi bir ihtimalin bulunması da zilyetlikten tespite engel değildir. Kişiler adına tespit edilen yerlerin de gerekirse ormana kazandırılması mümkündür.

3402 sayılı Kadastro Kanununun bazı maddeleri 22.02.2005 tarihli ve 5304 sayılı Kanun (*) ve 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Kanun (**)ile değiştirilirken bazı ek maddeler de ilave edilmiştir.
5304 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanununun 4’üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre; orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanla olan müşterek sınırlarını tayin ve tespiti Kadastro Ekiplerince yapılır.
Yine, 5831 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanununa yapılan EK MADDE:4 ile de; Orman Kanununun 2/B maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanın durumunu ve varsa muhdesatın kime ya da kimlere ait olduğunu belirleme yetkisi kadastro ekiplerine verilmiştir.
TESİS kadastrosu yapılmış olan yerlerde orman kadastro çalışmalarına yine 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince devam edilebilecektir.
Bu arada 6831 sayılı Orman Kanununun bazı maddeleri de 05.11.2005 tarihli ve 4999 sayılı Kanun (***) ile değiştirilmiştir.
Bu Kanunun getirdikleri ise;
Orman haritalarının teknik sorumluluğunun da artık bir harita ve kadastro mühendisi tarafından üstlenilecek olması,
Ve de, daha önce kadastrosu kesinleşmiş orman haritalarında yapılmış; ölçü, tersimat ve hesaplama gibi teknik hataların idari yoldan düzeltilebilecek olmasıdır.
Yeni yasal düzenlemeler gereğince nasıl uygulama verileceğine kitap içerisinde ayrıntılı olarak yer verilecektir.
Orman kadastrosu ile ilgili mevzuatın tarihi geçmişi;(*)
– Ülkemizde orman alanlarının kullanılmasını esas alan sahiplilik ilk kez 1837 yılında yayınlanan “Orman Nizamnamesinde” yer almıştır.
– Orman Kadastrosu ilk kez ve esaslı bir şekilde “Orman Tahdidi“ adı altında 1937 yılında yayınlanarak yürürlüğe giren 3116 sayılı Orman Kanununda ele alınmıştır. Bu Kanun ile orman tahdidinin 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde bitirilmesi hedeflenmiştir.
– 1945 yılında yayınlanan 4785 sayılı Kanun ile; “Var olan gerçek veya tüzel kişilere, vakıflara ve köy, belediye, özel idare kamu tüzel kişiliklerine ilişkin bütün ormanlar”  devletleştirilmiştir. Böylece 4785 sayılı Kanun ile devletleştirilen orman alanlarının sınırlandırılması işlemi de orman tahdit komisyonlarına görev olarak verilmiştir.
– 4785 sayılı Kanunun, yumuşatılması amacıyla, 1950 yılında 5658 ve 5653 sayılı kanunlar yürürlüğe konmuştur. Yapılan bu değişiklikler ise, orman tahdit komisyonlarının yükünü daha da arttırmıştır.
– Mevcut kanunların uygulamasından istenen sonuç alınamaması ve ayrıca yapılan sınırlama çalışmaları sonucunda mülkiyet sorunlarında yığılmaların oluşması nedeniyle, yeni bir orman tanımının yapılması gereği gündeme gelmiş ve 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu yürürlüğe konmuştur.
6831 sayılı Kanun yeni bir orman tanımıyla birlikte orman sınırlama çalışmalarını yeniden ele alarak bir dizi yeni düzenleme yapmıştır. 3116 sayılı Kanunun uygulamaya başlanmasından 6831 sayılı Kanunun uygulanması da dahil tüm orman sınırlandırma çalışmalarını sürdüren orman tahdit komisyonlarının yasal kuruluşları önemli bir değişikliğe uğratılmadan korunmuştur. Ancak uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle beklenen randıman alınamamıştır.
– 1961 yılında yürürlüğe giren Anayasamızın 131’inci maddesiyle orman alanlarının daraltılmayacağı amir hükmü getirilmiş ve aynı madde 1970 yılında değiştirilmiştir.
– Anayasa’daki bu değişikliğe paralel olarak da 6831 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde önemli sayılacak bir değişiklik yapılmıştır. 1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla yapılan bu değişikliğe göre; "1961 yılına kadar niteliğini bilim ve fen bakımından kaybeden yerler orman dışına çıkarılabilecektir." Yine aynı Kanun ile; orman tahdidi yerine orman kadastrosu tanımını getirmiş ve tahdit komisyonlarının da ismi, yapısı, işleyişi ve görevleri önemli ölçüde değiştirmiştir.
1744 sayılı Kanunun orman kadastrosu açısından en önemli yükü, bu tarihe kadar kadastrosu bitirilmiş sayıda ve bitirilmeyi bekleyen tüm orman alanlarında yeni bir çalışmayı gerekli kılmasıdır.
– 1982 Anayasamızın 169’uncu maddesi ile de orman niteliğini kaybetme zaman sınırı 31.12.1981 tarihine çekilmiştir.
– 1982 Anayasasının ilgili maddelerine paralel olarak 6831 sayılı Kanunun 2’nci maddesi 2896 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Yine 2896 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde yer alan orman kadastro komisyonlarının yapısında değişiklik yapılmıştır. Ayrıcaorman kadastro komisyonlarına herhangi bir nedenle unutulmuş orman alanlarının da sınırlandırılması görevi verilmiştir.
– 1986 yılında yürürlüğe konan 3302 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde yapılan değişikliğe göre; daha önce madde metninde yer alan; "orman dışına çıkarma için, orman bütünlüğünün korunması, su ve toprak rejiminin zarar görmemesi" gibi kriterler 2’nci madde kapsamından çıkarılmıştır.
Ayrıca 2896 sayılı Kanunda yer alan sınırlandırılması şart koşulan “unutulan ormanların kadastrosu “ görevi de komisyonlardan alınmıştır.
– 1987 yılında çıkarılan 3373 sayılı Kanun ile 6831 sayılı Kanunun 1’inci maddesinin “F” ve “G” bentlerinde yapılan değişikliklerle “geçerli tapu “ ibaresi kanun metninden çıkarılmıştır.
– Yukarıda da bahsedildiği üzere 6831 sayılı Orman Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan 05.11.2003 tarihli ve 4999 sayılı Kanun yürürlüğe konmuştur.
Bu Kanunun getirdiği yenilikler ise;
Orman haritalarının teknik sorumluluğunun da artık bir harita ve kadastro mühendisi tarafından üstlenilecek olması ve de daha önce kadastrosu kesinleşmiş orman haritalarında yapılmış, ölçü, tersimat ve hesaplama gibi teknik hataların idari yoldan düzeltilebilecek olmasıdır.
Ayrıca; “Unutulan ormanların, orman kadastro komisyonlarınca sınırlandırılabileceği” hükmünün yeniden orman mevzuatında yer almasıdır.
– Orman kadastrosu ile ilgili olan bir başka mevzuat değişikliği ise; 3402 sayılı Kadastro Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan 22.02.2005 tarihli ve 5304 sayılı Kanundur.
5304 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre; orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanla olan müşterek sınırlarını tayin ve tespiti kadastro ekiplerince yapılacaktır.
* Konu ile ilgili en son düzenlemeler ise; 5831 ve 6292 sayılı kanunlardır.
Bunlardan;
– 15.01.2009 tarihinde kabul edilen, 27.01.2009 tarih ve 27123 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5831 sayılı Kanun ile 3402 sayılı Kanununa yapılan EK MADDE:4 ile 2/B sahalarının kullanım durumu ve varsa muhdesatın kime ya da kimlere ait olduğunu belirleme yetkisi kadastro ekiplerine verilmiştir.
– 19.04.2012 tarihinde kabul edilen, 26.04.2012 tarih ve 28275 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanunla ağırlıklı olarak 2/B sahalarında kalan taşınmazların satışı düzenlenmiştir. Daha önce tesis kadastrosu ile tapulandığı halde orman haritasında 2/B sahasında kalan parseller ise bu kanun gereğince, herhangi bedel ödenmeksizin maliklerine iade edilecektir.
– En son olarak 06.03.2013 tarihinde kabul edilen 6444 sayılı Kanun (RG:15.03.2013/28588) ile de, 2/B sahalarında yapılacak satışlarda, satış koşullarını kolaylaştırıcı bazı yenilikler getirilmiştir.
*   *   *
Son mevzuat değişiklikleri olan 4999 sayılı Kanun ve 5304 sayılı
Kanun öncesinde yaşanan sıkıntılara kısaca değinmek gerekirse;
Kadastro çalışması yapılan birimlerde orman bulunması halinde, çalışmalara başlamadan 2 ay önce, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce Orman Genel Müdürlüğü’ne bildirim yapılmakta;
Orman Genel Müdürlüğünden (Taşra Birimlerinden) gelecek bilgiye göre; eğer daha önce orman kadastrosu kesinleşmiş ise o sınıra aynen uyulmakta, henüz orman kadastrosu yapılmamış olan durumlarda ise bu sınırlar kadastro ekiplerince belirlenmekte idi.
Devlet ormanlarının da tescile tabi olması, orman sınırlarının has­sas belirlenmesinin önemini daha da artırmaktadır.
Fakat orman sınırları;
– Gerek kesinleşmiş orman kadastro haritalarına göre,
– Gerek orman kadastrosu kesinleşmemiş olmasına karşın, orman ka­dastro komisyonlarınca düzenlenmiş sınır tutanak ve tahdit haritalarına göre,
– Ve gerekse kadastro ekiplerince belirlenmiş olsun,
Bu sınırlar; kadastro müdürlüklerince yapılan ilk tesis kadastro çalış­malarına en çok itiraz getiren konuların başında gelmekte idi.
İtirazlar; or­mana sınır taşınmaz maliklerinden ya da orman idaresinden gelebildiği gibi, aynı sınıra hem orman ve hem de taşınmaz maliklerinden gele­bilmekte idi.
Bunun başlıca nedenleri;
– Tapu ve kadastro mevzuatı ile orman kadastrosu mevzuatı arasında çe­lişki bulunması,
– Tesis kadastrosu sırasında, orman idaresiyle olan diyalog yetersizliği,
– Ve orman haritalarının teknik olarak gerekli hassasiyete sahip olmaması,
   İdi.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğü ara­sında muhtelif zamanlarda görüş alış verişi yapılmasına, karşılıklı bildiriler sunulmasına ve değişik tarihlerde protokoller yapılmasına rağmen iki idare arasında uyumlu bir çalışma ortamı tam olarak tesis edilememekte idi.
Bunun nedenlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz;
A) Bir yerin orman olup olmadığı, 6831 sayılı Orman Kanununun 7’nci maddesi gereğince kurulan orman kadastro komisyonları tarafından belir­lenmekte ve orman haritaları yine bu komisyonlar tarafından düzenlenmek­tedir.
– Mülkiyet kadastrosu 3402 sayılı Kadastro Kanunu gereğince, kadastro müdürlüklerince yapılmakta, arazide belirlenen sınırların haritası düzenlen­mekte ve Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilleri oluşturul­maktadır.
– Kadastro müdürlüklerince, mülkiyet kadastrosu yapılan birim hudut­ları içerisinde orman bulunması durumunda; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4’üncü maddesi gereğince, orman kadastro komisyonları tarafından düzen­lenmiş orman haritaları ve sınır tutanaklarına uyma zorunluluğu bulunmak­tadır.
– Anayasa tarafından güvence altına alınmış olan ormanlar 6831 sayılı Orman Kanununun 11’inci maddesi gereğince tescile tabidir.
– Tapu Plânları Tüzüğünün 6’ncı maddesi; Tescile Tabi Harita ve Plânlar Yönetmeliğinin 2’nci maddesi ve Büyük Ölçekli Harita ve Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliğinin (BÖHHBÜY’ün) 4’üncü maddesi; tescile konu olan haritaların sorumluluğunun bir harita–kadastro(jeodezi ve fotogrametri) mühendisi tarafından üstlenilmesini öngörmektedir. Ancak, orman haritalarını düzenleyen komisyonlarda harita–kadastro mühendisi bulunmamaktadır.
Probleme neden olan ilk husus bu idi.
B) Yine – 5304 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi – 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4’üncü maddesi; orman sınırla­rının orman idaresi tarafından belirlenmemiş olası durumunda, bu sınırın kadastro ekipleri tarafından belirlenebileceği ve bu şekilde orman kadastro­sunun da yapılmış sayılacağı hükmünde idi. Yani ormanla ilgili hiçbir teknik ve zirai bilgiye sahip olmayan kadastro elemanlarına orman sınırlarını belirleme yetkisi verilmişti.
Bu ise probleme neden olan ikinci husus idi.
C) Orman sınırlarıyla ilgili olan bir başka konu da, kadastro müdürlük­lerinin çalışma birimi ile orman kadastro komisyonlarının çalışma biriminin farklı olması idi.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 4’üncü maddesine göre; her köy ile be­lediye sınırları içinde bulunan mahallelerin her biri bir “Kadastro Çalışma Alanını” oluştururken; – mülga – Orman Yönetmeliğinin 14’üncü maddesi gereğince, orman kadastro komisyonlarının çalışma alanı ilçe idi.
D) Kadastro müdürlüğünce yapılan çalışmalarda; orman haritası bulu­nan durumda orman haritasının zemine uygulanmasında; harita olmayan durumlarda ise, zeminde doğrudan orman hudutlarının gösterilmesi için or­man idaresinden –orman kadastro komisyonlarında görev yapabilecek for­masyona sahip– eleman temin edilememesi, orman sınırlarının hatalı belir­lenmesine ya da hatalı belirlendiği iddiasına sebep olabilmekte idi.
E) Orman haritasını düzenleyen orman kadastro komisyonlarında ha­rita–kadastro mühendisinin bulunmamasının yanısıra, bu haritaların teknik olarak da yürürlükteki mevzuata uygun olarak düzenlenmemesi ve aynı yere ait orman sınır tutanaklarıyla tam uyumlu olmaması da en çok çelişkiye se­bep durumların başında gelmekte idi.
ORMAN kadastrosuyla ilgili sorunlar, yalnızca Tapu ve Kadastro İdare­siyle Orman İdaresinin çalışmalarını aksatan konular olmayıp, aynı zamanda taşınmaz maliklerini de mağdur etmekte idi.
Farklı iki idare tarafından yapılan çalışmaların uygulamada sebep olduğu bu sorunlara son vermek amacıyla 5304 sayılı Kanunla 3402 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikle, orman kadastrosunun tek elden yapılması hedeflenmiştir.

Bu çalışmanın;
Birinci Bölümünde, Ormanın tanımı ve ilgili mevzuat ile Kadastro Müdürlüklerince 3402 sayılı Kadastro Kanunu gereğince yapılacak çalışmalara,
İkinci Bölümünde, Tesis kadastrosu yapılmış yerlerde, orman kadastro komisyonlarınca yapılan çalışmalara,
Üçüncü Bölümünde; 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi gereğince orman dışına çıkarma işlemlerine, kullanım kadastrosuna ve 2/B sahalarının satışı ile ilgili koşullara,
Dördüncü Bölümünde ise; Orman mülkiyeti ile ilgili mevzuata,

Yer verilmiştir.

Hiç yorum yok :